19 Nisan 2017 Çarşamba

KNAFE RESTAURANT

Antakya’ya hala gidemedim. Ama Antakya yakınıma geldi. Hem de nefis bir şekilde…
Yörenin birçok özgün yemeğini bulabileceğiniz Knafe Restaurant son zamanlardaki favorim oldu…

Öncelikle zeytinyağı, zahter ve ezmeden oluşan üçlü bir ikram tabağı, sıcacık pide ile beraber geliyor.

Bildiğiniz gibi zahter bu yörenin önemli bir bitkisi. Taze hali de kullanılır, kurutulmuş toz hali de… Kahvaltıların vazgeçilmezidir. Ve pek çok faydası vardır. Ben Antep’te çayını da içerdim. 


Çorbalarda ‘et kemik suyu’ muazzam. İçinde küçücük parçalar halinde dana eti, tereyağı, terbiyeli kemik suyu, mevsim sebzeleri ve baharat var. Çok leziz ve besleyici…

Mezelerde humus (tereyağlı ve zeytinyağlı iki sunumu var), muhammara, zahter salatası, patlıcan yoğurtlama, kırık zeytin salatası, biber yoğurtlama, atom var. Bir de ebuğannuç…  Köz patlıcan ve biber, köz domates, zeytinyağı, nar ekşisi ve sarımsak ile hazırlanıyor.

Ara sıcaklarda da nefis seçenekler var, bilmeyenlere bazılarının içeriklerini de yazayım: )

Şam oruğu (köftelik bulgur, köftelik dana et, kuzu et, ceviz içi, soğan, maydanoz, baharat), firik pilavı (firik, tereyağı, et suyu, bulgur), biberli ekmek (soğan, biber salçası, susam, zahter, çökelek, zeytinyağı), çökelekli ekmek, ıspanaklı ekmek, kaytaz böreği (dana-kuzu kıyma, soğan, biber salçası, hamur), sembusek (dana-kuzu kıyma, soğan, biber salçası, hamur ), lahmacun ve kuru biber dolma…

Bu arada firik nedir? Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde bilinen ve daha çok kullanılan, buğdayın olgunlaşıp kurumadan elde edilen bir üründür.

Ana yemeklerin sunumları da lezzetleri de nefis. Bu sıralar ara ara uğradığım için, maklube, keşkek, Ali Nazik, yaprak ciğer, Belen tava gibi farklı tatları denedim. Porsiyonlar büyük, fiyatlarsa bu kalite ve lezzetler için çok makul. Kağıt, Halep, tepsi kebapları, Antakya usulü kıyma şiş veya dana kuşbaşı, Harbiye usulü tavuk ızgara gibi bir çok seçenek var. Etler özenle seçilmiş, çok güzel terbiyelenip pişirilmiş. 

Maklube burada ilk yediğim yemekti. Çam fıstıklı, kuş üzümlü ve nohutlu basmati pilav ve kuzu eti, patlıcan dilimlerine sarılmış. Tabaklar doyurucu. O yüzden hem çorba, hem meze, hem ara sıcak yiyeyim derseniz ana yemeği iki kişi bölüşmenizde fayda var. Yeme potansiyelinize bağlı tabi… Belen tava da çok leziz. Kiremitte geliyor. Dana eti kullanılmış. Domates, soğan biber ve tereyağı var. Bence buraya sıkça gelip, her şeyi yavaş yavaş denemek daha iyi.

Tatlılarda elbette künefe var. Knafe adı buradan geliyor olsa gerek. Ben henüz burada denemedim. Eminim güzeldir. Dondurmalı ya da kaymaklı da servis ediliyor. Ve bir de tahinli kabak tatlısı... 

Unutmadan, yöresel peynirler, mezeler, katıklı ekmeklerle, reçellerle sunulan serpme kahvaltıları da bulunuyor.


Ben Knafe’yi çok sevdim. Böyle temiz, düzgün, hakkını vererek yapan işletmelere her zaman rastlanmıyor.  Ayrıca  yöresel yemek illa otantik, salaş yerde yenir algısını kırdıkları için de güzel bir iş yapmışlar…

Not: Genelde restoranlar geldiğimi bilirler. Ama Knafe’yi onlardan habersiz yazdım. Bu yazıyla tüm ekibe selamlar, sevgiler. Belki bu akşamüzeri yolum yine düşer😃

KNAFE RESTAURANT
Alacaatlı Caddesi 2873. Sok. No:16/13 Çankaya Ankara
Telefon: 0 (555) 500 1555
Paket: 0 (312) 241 11 41
Not : Pazartesi günleri kapalı.

14 Nisan 2017 Cuma

NİLDA GARDEN CAFE RESTAURANT

KARADENİZ, EYMİR GÖLÜ’NE İNMİŞ: NİLDA GARDEN

Nisan ayının bir Pazar sabahı gittim Eymir’e. Ankaralılar bilir, gölün çevresini turlamaya başlamadan önce bisiklet kiralayan yerler vardır. İşte o kısımda yer alıyor Nilda Garden… 

Tam 1 yıl olmuş açılalı. Sahibi Adem Zeren. Fatsalı… Ama 10 yıldır ailesiyle birlikte Ankara’da yaşıyor. Bu güzel, büyük bahçede Nilda’yı kurmuşlar. Ailece çalışıyorlar. Pazar günü olduğundan kahvaltıya gelenler çoktu. Bahçe geniş olduğu için kimse kimseye rahatsızlık vermiyor. Bu arada çocuklar için bir oyun parkı da kurmuşlar…

Serpme kahvaltıyla başlayalım… Kişi başı 30 TL ve minimum iki kişilik sipariş ediliyor (Serpme istemem diyenlere kahvaltı tabağı da var tabi). Üç çeşit peynir dışında, zeytin, reçel, bal, tahin pekmez, patates kızartması veya sigara böreği, yeşillik, domates-salatalık…  geliyor.  Tulum peyniri enfes. Tereyağı  bembeyaz, hafif tuzlu, müthiş lezzetli. Bal zengin özlü, hem çiçek hem kestane tadı alıyorsunuz. Karadeniz’den geliyor ürünler. 

Ve turşu kavurması… Karadeniz sofralarının, özellikle hafta sonu kahvaltılarının klasiği taze fasulye turşusu kavurmasıdır. Ben burada yapılanı çok beğendim.  Yağı, tuzu, fasulyenin lezzeti… Her şey kıvamındaydı. Ne diri ne aşırı yumuşak… 

Omletleri bol tereyağlı, leziz… Bir de kiremitte yumurta var. O da kahvaltının içinde. Denemedim ama gayet iyi görünüyordu. Bir dahakine artık… Çay, semaverde geliyor. Getirilen sade pidelerse, hemen gözünüzün önündeki fırında odun ateşinde pişiyor.

Gelelim pidelere… Yıllar önce Fatsa’da yemiştim böyle güzelini… Hamur incecik, çıtır çıtır, tereyağlı, iç malzeme dolu dolu. Çeşitler çok; kıymalı, kuşbaşılı, peynirli, kaşarlı, karışık, sucuklu, kavurmalı, pastırmalı… Açık ya da kapalı… İsterseniz üzerine tıpkı Karadeniz’deki gibi göz yumurta kırıyorlar. Bandıra bandıra yenilebiliyorJ Pastırmalı ve kavurmalı olanlar daire şeklinde zaten.

Saat öğlene yaklaştıkça, pide müdavimleri yavaş yavaş geliyor. Uzun ahşaplar üzerinde servis ediliyor. Usta bugün yoğun ama yine de elinin lezzetinden taviz vermiyor.

Menüde ayrıca lahana çorbası da gördüm ki, bayılırım. Onu da deneyip yazarım ayrıca.


Spesiyallerden biri de ‘kiremitte kebap’. Zırhlama yöntemiyle (etin zırh denen kalın satır ile kıyma haline getirilmesi) kesilmiş bir et. Soğan ve baharat yok. Sadece tereyağında pişiyor. Et öyle leziz ki başka bir desteğe ihtiyaç duymuyor zaten.  Yanında köy usulü yayık ayranı için mutlaka.

Tatlı olarak da, doğal köy sütünden fırın sütlaç yapıyorlar.

Fiyatlar gayet makul. 

Tüm bunları yedikten sonra Eymir Gölü’nün etrafında birkaç tur atmayı da ihmal etmeyinJ

Bir bahar sabahı Ankara’da Eymir’deydim belki ama tattıklarımla beni Karadeniz’e götüren Nilda Garden’ın ellerine sağlık.

Not: Burayı öğrenmemi sağlayan, kendisi de Fatsa’lı olan çok sevgili arkadaşım Gamze Varnalı’ya ayrıca teşekkürler…

Nilda Garden Cafe Restaurant
Yeşilkent Mah. 555. Cad. 3/A Eymir Gölü
(TRT Arkası) ORAN/Ankara

🕿 0312 441 41 52 GSM: 0536 7953637

12 Nisan 2017 Çarşamba

FANYA BALIK LOKANTASI

Fanya Balık Lokantası, İstanbul Erenköy’de bir sokak arasında, küçük, şirin bir mekan. Lokanta kelimesini severim bilirsiniz. İtalyancadan geçmiş bize…

Şehrin kargaşası yorar bazen insanı. İşte öyle anlarda, akşam vakti kendinizi atabileceğiniz, ilk kez geliyor olsanız da ortamda dostça bir sıcaklık hissedeceğiniz keyifli bir yer. 

Hafif loş, az masalı, duvarlarda Atatürk fotoğrafları var. Butik bir meyhane aslında. Ortam sakin, sohbet için ideal…

Mezeler leziz, balıklar taze… Balık pişirmek ince bir beceri gerektirir. Fanya bunu başarmış.  

Lavinya adında ara sıcak bir spesiyalleri var. İçinde karides, kalamar gibi deniz mahsulleri, havuç, taze fasulye gibi sebzeler bulunuyor. Deniz mahsullü bir mücver gibi. 

Balık köftesi Adana kebap şeklinde, üzerine kırmızı soğan ve maydanoz çok yakışmış, biraz da soya sosu… Gayet leziz, her şeyi ayarında.

Evinizde gibi bir rahatlık var burada… Dinlenmiş, kafanız rahatlamış çıkıyorsunuz. Gürültülü patırtılı meyhaneler gibi değil.

Rezervasyonsuz sakın gitmeyin, yer bulamama ihtimaliniz yüksek.
Fiyatlar makul...



Kaşaneler Sokak. Hayat Apt. 35/1 Erenköy-İstanbul



📞0216 3565189

FESTİVAL GİBİSİN ÇEŞME

Çeşme, son yıllarda festivalleriyle adını daha da duyurur oldu. Hem merkezde hem de köylerde çeşit çeşit festival var. Kapsamları, temaları özenle düşünülmüş. Her birinde yer alan harika etkinlikler ise yolu düşen herkese açık. Bakalım neler var Çeşme Festivalleri içerisinde…

En eski olanlardan bir tabi ki Çeşme Müzik Festivali. En son 2010 yılında 21. si düzenlenmiş. Türkiye’den ve dünyadan pek çok müzisyen bu festivalde sahne aldı.

Uluslararası Çeşme Klasik Müzik Akademisi ve Festivali’nin 2016 yılında 2.si yapıldı. Yaklaşık 10 gün sürdü. Eylül başı gibi gerçekleşiyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı işin içinde… Yerli yabancı ustalarla klasik müziğe doyulan bir festival.

Alaçatı Ot Festivali artık iyice bilinir oldu. Ege’nin yüzlerce çeşit otu ve keşfedilecek tüm yeni otlar burada. Bu otlarla hazırlanan türlü yemekler de festivalde yerini alıyor tabi. Slow food kavramı destekleniyor bir yandan. 2010 yılından beri her yıl Nisan ayında düzenleniyor. Bu yıl 200 bin kişi civarında bir katılım olmuş…

Açık Deniz Uluslararası Balıkçılık Turnuvası 2007’den beri yapılıyor. Adı artık Alaçatı Big Fishing diye geçiyor. Türkiye’den ve dünyanın her yerinden katılımcılara açık. Kendine güvenen olta balıkçıları burada tüm avcılık becerilerini sergiliyor.

Ovacık Tarım ve Sakız Koyunu Şenliği, yöreselden vazgeçmem diyenlere… 2016 yılının Eylül ayı sonlarında düzenlendi en son. Yetiştirilen en iyi kavun seçildi, yöresel stantlarda çeşit çeşit ürün sergilendi, sakız koyunu yarışması yapıldı. Bu şenliğin temel amacı sakız koyunu yetiştiriciliğini özendirmek, bölgenin endemik türleri olan kavun, sakız ağacı, beyaz soğan, kekik ve lavantayı korumak ve sürdürülebilirliğini sağlamak aslında.

Kasım ayının ilk haftasında Veloturk Gran Fondo Çeşme adı altında üç gün süreyle, her yaştan bisiklet severler için de etkinlikler düzenleniyor.

Bu yıl 26-27 Ağustos’ta 6.sı düzenlenecek Ildırı Kültür Sanat Festivali’ndeyse Ildırı köyü kadınlarının el emeği göz nuru ürünleri sergileniyor. Yöresel ürünler satılıyor. Seramik atölyeleri yapılıyor. Ayrıca konserler ve tiyatro gösterileri de var. 

Germiyan Festivalinin bu yıl 4. sü düzenlenecek. O da 7-8 Ekim’de. Germiyan, Türkiye’nin ilk Slow Food köyü. Gurmelere layık bir festival. Yerli üreticiler tüm ürünlerini sergiliyor. Bu yıl çeşitli atölyeler de yapılacak. Ev Şarapçılığı, Ekmek Yapımı, Sabun Yapımı, Kına Lokumu Kesimi, Kopanisti Peyniri (yörenin özel ve kıymetli bir peyniri) Yapımı…  Ayrıca Germiyan Ekmeği yarışması yapılacak. Tarihi yüzyıllara dayanan bir maya çeşidi ile.

Bir de Aşk Festivali var, Dalyan’da bu yıl 3.sü düzenlenecek. 21-22 Ekim’de… Festivali yapmaya karar verirken yörede yaşanmış bir aşk öyküsünden ilham almışlar. 1935-1980 yılları arasında yaşayan bir genç, Sakız Adası’nda buluna sevdiğine kavuşmak için teneke kayıklar, çuvaldan uçurtmalar yapmış. Çeşit çeşit çözümler üreterek sakız Adası’na gitmeyi başarmış. Festivalde şiirler okunuyor, aşk şarkıları söyleniyor, aşka dair söyleşiler ve gösteriler yapılıyor. Sevgiye en çok kucak açmamız gereken şu günlerde oldukça anlamlı bir festival.

Benim burada sayamadığım irili ufaklı birçok etkinlik, şenlik ve festival daha var Çeşme’de. Herkes eminim kendi zevkine, ilgi alanına göre bir şeyler bulacaktır. 

Sevgi ve neşeyle...


Çeşme Belediyesi’nin sitesinden güncel bilgi ve tarihlere ulaşabilirsiniz. 

KASTAMONU’NUN MUAZZAM MUTFAĞI


İlk duyduğumda bir yanlışlık olduğunu düşünmüştüm. Sonradan araştırdım ki gerçekten de Kastamonu mutfağında 812 çeşit yemek varmış. Bazı ülkelerin mutfağında neredeyse toplamda bu kadar yemek varken, cidden şaşırtıcı ve gurur verici bir sayı bu. 
Evet bazıları Anadolu mutfağının içinde de bilinen yemekler. Ama 500 tanesi tamamen Kastamonu’ya özgü.

Binlerce yıllık bir kültür yatmakta şehirde. Haliyle bu miras, mutfağa da yansımış. Komşu illeri olan Sinop, Çorum, Çankırı, Karabük ve Bartın ile etkileşimi yemeklerde karma ama özgün tatlar da doğmasına sebep olmuş.

Yörede yetişen ve lezzetiyle ön plana çıkan ürünler de var. Kastamonu elması, üryani eriği, Tosya üzümü, İnebolu kestanesi, kirazı, Azdavay armudu, Araç ceviz ve kızılcığı, Taşköprü eriği, sarımsağı ve keten-keneviri, Tosya pirinci gibi endemik ürünler mutfağa girdiklerinde başka yerlerde yakalayamayacağınız tatlara dönüşüyor. Elmadan nefis bir pekmez yaptıklarını da eklemeden geçmeyeyim.

Bu arada önemli bir detay, Kastamonu’nun şekerciliğin yayılış noktalarından biri olması… Lokumları, cezeryeleri, ezmeleri, pişmaniyeleri ve helvalarıyla dünyaca ünlü Hacı Bekir Şekercisi’nin Kastamonu’nun Araç ilçesinden çıkmasına şaşmamalı. Üstelik de 1777 yılında… Bu özelliğiyle Türkiye’nin halen faaliyette olan en eski özel kuruluşu. Şu yandaki acı badem ezmelerini ne çok severdim çocukken...

Yemeklere dönecek olursak, Oğmaç Çorbası, Kiren Tarhanası, Sütlü Sarma, Ekşili Siyez Bulgur Pilav, Banduma, Köle Hamuru, Biryan Kebabı, Simit Tiridi ve daha niceleri… Herhalde hepsini tatmak için Kastamonu’da bir ay kadar bulunmak gerekebilir…

Tirit, Anadolu’da yüzyıllardır yapılan bir yemek pişirme usulüdür aslında. Et/kemik suyuna döşenen ekmek yatağının üzerine dilediğiniz malzemeyle çeşitlemeler yapabilirsiniz. Bu et/kemik suyu, lezzeti bir yana şifa niyetine içilmesi gereken bir malzemedir. Bir yemeğe bu temeli atarak başladığınızda hem leziz hem de sağlıklı olması kaçınılmazdır.

İşte bu usule trit adı verilmiş, hatta ‘’tiridine tiridine bandım’’ diyerek bir Kastamanonu türküsü bile yapılmış. Dediğim gibi pek çok çeşidi var. Ama bu yöreyle anılanı ‘Simit Tiridi’… Peki nasıl yapılıyor? Kastamonu’nun yine kendine özgü bir simidi var. Bu simitte böreklik un kullanılıyor.  Mayalanıp, yoğrulduktan sonra simit şekli veriliyor. Biraz dinlenen hamur, elma pekmezli suda haşlanıyor. Sonra da fırına… İşte bu simitler küçük parçalar halinde doğranıp tabağa konuluyor. Üzerine kaynamış kemik suyu, onun üzerine sarımsaklı yoğurt ve uzun süre yavaş yavaş kavrulmuş kıyma dökülüp, son olarak da kızarmış tereyağı ekleniyor. Bu gerçekten harika bir yemek. Ancak Kastamonu simidini başka şehirlerde bulmak kolay değil. O yüzden siz bunu, susamsız yöresel simitlerle, köy ekmekleriyle ya da günlük tükettiğiniz tam buğday, çavdar… gibi ekmekleri ya kurutup veya kızartarak yapabilirsiniz. Kıyma yerine et de kullanabilirsiniz.


Ama yolu bir şekilde Kastamonu’ya düşürüp, tüm bunları yerinde yemek en iyisi herhalde...